21 Ekim 2012 Pazar

Terlemek

Terli bir insanım ben. Bunu beni tanıyan herkes bilir. Benimle temas kurmuş herkes kendi açısından ne kadar terli olduğum konusunda bir fikre veya duyguya sahiptir. Fakat bütün bu ter sorunsalının (sorunsal mı? egoya gel lan..) benim açımdan nasıl duygu ve düşüncelere yol açtığı konusu bu güne kadar hep muallakta kalmıştır (çok da s.kindeydi..). Bu yazıda size, madalyonun öteki yüzünü göstereceğim (ooo, metaforlar metaforlar.. artizz..) Terli bir insan olmak neymiş, anlayacaksınız..

Yakın arkadaşlarım, yeni tanıştığım birilerinin de olduğu bir ortamda beni "abi kışın dışarda kar yağıyo, bizim bokumuz donuyo, bu herif tişörtle geziyo yeaa!" cümlesinin varyasyonlarıyla tanıtırlar.. Öyledir hakkaten. En soğuk havalarda tişörtümün üzerine uzun kollu bir hırka ile vücudumun ihtiyacı olan sıcaklığı korumayı başarırım genelde. Bu durum bazı arkadaşlarımın sinirini bozmaya başlamıştır sanırım ki "ya ozan bis.ktrgit yeaa!" dedikten sonra montlarına gömülürler bazen; zira ben, o sırada sıcakladığım için hırkamın fermuarını açıyor olurum.. Üşümemesiyle meşhur olan bir insanım.. evet..

Bir avantaj gibi dursa da, aslında dört mevsim işkencedir üşümemek. Kışın; üzerimde hırkayla bir süre yürüdükten sonra bindiğim toplu taşıma aracında bir anda her gözeneğimden ter boşalır. Otobüsün/minibüsün içinde benden başka herkes montunun/kabanının içine gömüledururken, ben, terlediğim için hırkamı çıkarıyor olurum. "uzaylı mı lan bu?", "artise bak amk. üşümüyorum diye tişörtle dolaşıyo.. kızlara hava yapıyo aklınca.. daly.rak!", şeklinde düşünce balonları yolcuların gözlerinde beliriveriyor.. Çok eğleniyorum gerçi ama, iğrenç birşey terlemek.. Hele de herkesin üşüdüğü ortamda terlemek daha iğrenç.. Yazın; toplumun ayıplamayacağı kadar açık giyinirim hep. Fakat yine de eşek gibi terlerim durmadan. İğrenç!!.. Nefret ettiğim birşey varsa terli birisiyle görüşmektir, sarılmaktır, tokalaşmaktır.. Gelin görün ki en terli insan da benim tüm dünyada.. Kendim banyodan çıkıp kurulanmamış gibi gezdiğimden, başkalarının terlemiş olmasını sorun etmek gibi bir lüksüm yok malesef.. İğrenç oğlu iğrenç!!.. Bu da yetmiyormuş gibi yazın arkadaşlarımla buluştuğumda eşek gibi terli olduğum gerçeğini görmezden gelme çabalarına da tanık oluyorum, iyice üzülüyorum.. Tokalaşmadan sonra çaktırmadan elini pantolonuna silmeler, gözlerden okunan "ıyyy. sırıl sıklam eli.. " düşünceleri.. ; öpüştükten sonra ben ona bakmıyorken eliyle yanaklarını temizleme çabaları, gizliden gizliye Türklerin iki yanaktan da öpme geleneğine lanet okumalar.. ; sarılırken yanak yanağa temastan kaçınma girişimleri, sırtımın tersiz bölgelerini keşfe çıkmalar, mümkün olduğunca vücut temasından uzak durmaya çalışmalar, sırt yerine omuzlardan tutunmalar.. Hiç biri gözümden kaçmıyor arkadaşlar.. Yemezleeer..

Bazı can insancıklar da şöyle bir yaklaşımla geliyor; "terliyim sarılmayalım canım" diyorum, "bişey olmaz alıştık biz" diyorlar.. Lan olum ter dediğin, sidiğin bir çeşidi nasıl iğrenmezsin? Hadi tamam benden iğrenmiyor olabilirsin de terden de mi iğrenmiyorsun? Elin kolun ıslanıyor, yanakların nemleniyor.. İğrenç!.. Tamam çok seviyorsun beni, ben de seni seviyorum da yemezler arkadaşım.. Yemezleeer..

Hele bir de "Senin terin bana ilaçtır!" şeklinde babanne yaklaşımı var ki hepsinden beter.. İğrenç oğlu iğrencin oğlu!! Yaşlı insanların torun torba sevgileri biraz enteresan olabiliyor vesselam.. Neyse, oralara hiç girmiyorum..

İşin koku boyutu çok enteresan. Zira bazı can arkadaşlar "ya evet terliyosun ama senin terin kokmuyo yaa.. bazılarının vücudu kokuyo resmen, yağlı deri kokuyolar pis pis.. hiç koktuğunu görmedim ben senin yea.. şanslısın sen abi, boşver.." diyorlar.. Yani o kadar naif ki itiraz edemiyorum bile.. Canım yaa.. Kokmuyormuşum.. Arkadaşım, dünyanın en temiz, en çok üşüyen insanı bile terler.. En azından spor yaparken terlemiştir herkes. Ve spor ayakkabıların, erkek soyunma odalarının, terli çorapların, penis, testis ve vajinaların, koltukaltlarının kokmalarıyla meşhur olmaları boşuna değildir.. Kendimizi kandırmayalım.. En azından ben yemiyorum arkadaşım.. Ter, kokar.. İstediğin kadar roll-on, deodorant vs kullan.. %100 doğal beslenmediğin sürece, bok, sidik, ter, geğirik, osuruk, kokar.. Bu kadar..
Ha, kokmamak için elimden gelen her şeyi yapıyorum orası ayrı.. Hepimiz yapıyoruz.. Yaratıklardan bir farkımız olmalı değil mi?..

Herkes terler, ben daha çok terlerim.. Terliyken bana sarılmayın arkadaşım; İğrencim!..



9 Ekim 2012 Salı

Yineleme

hayatımda
yediklerimden, içtiklerimden tat alabildiğim,
sayamadım,
bilmem kaçıncı gece..

puro ciğerlerimi tıkamıyor, 
şişeden içtiğim viski içimi yakmadan mideme iniyor bu gece..
korunuyorum sanki..
birisi
ya da bir şeyler koruyor beni..

aklımda o..
ondan önce öbürü,
öbüründen de önce,
ötekisi..
akıl hapisanemde
kalakaldılar..

yanıma almak istedim,
elime,
dilime,
burnumun dibine..
girmek istedim, 
vajinasından önce
kalbine..

sayamadım, 
bilmem kaçıncı kez
başladığım yerdeyim..
ağzımda puro,
elimde viski şişesi,
kağıt,
kalem..

ağlayamıyorum artık..
gecelerdir,
haftalardır,
aylardır ağlayamıyorum..
dedim ya korunuyorum diye,
ağlatmıyor bir şeyler
ya da birisi.. 
ağlamıyorum, 
ağlanacak halimi
yazıyorum..


30 Eylül 2012 Pazar

Kesişmek

Bizim ülkemizde "kesişmek" olgusu, kısa süreli bulunduğum diğer ülkelerde yaptığım gözlemlere göre çok daha fazla ve derin yaşanıyor. Başka ülkelerde herkes kendi işine bakarken (minding their own business), bizde olay daha ziyede başkalarını gözlemlemek üzerine.. Mesela mahalle bakkalına giderken bile en azından mahallenin çocuklarının oynadığı futbol maçıyla ilgileniriz, hatta bazen biraz aşırıya kaçıp "at bakalım abinin kıllı göğsüne" diye entegre oluruz oyunun orta yerine.. Akılda ekmek almak olsa bile, sokağa çıkıldığında sanki ekmek almaya giden biz değilmişiz gibi davranırız.. Balkondaki komşularla hal hatır soruşmaca, mahallenin çocuklarına takılmaca, o sırada sokaktan geçmekte olan güzel hatun/yakışıklı erkek ile göz teması kurmaya çalışmaca.. Halbuki ne demiş atalarımız? "el s.kiyle gerdeğe girilmez.." .. hmm.. epey alakasız oldu bu ama o kadar neşeli bi atasözü ki,  araya sıkıştırmadan edemedim.. ehe mehe..

Diyeceğim odur ki efendim, bu kesişmek mevzusunun türlü türlü oluru olmazı var. Bunları anlatacağım bu yazıyı bizzat yaşadığım ve yaşandığına şahit olduğum kesişme seansları üzerine bina edeceğim. hayde bismil..

kesişmelerin en sıradanı, istiklal caddesi gibi kalabalık yerlerde yaşanan 1-2 saniyelik kısa göz sevişmeleridir.. aslında sevişme diyemeyiz, foreplay/önsevişme desek daha doğru sanırım.. o kadar sık ve o kadar hızlı yaşanır ki hiç bir kesişgili (sevgiliden devşirdiğim yeni sözcük.. yersen..) bu kısa önsevişme seansını bir daha hiç hatırlamaz. one night stand gibidir aslında biraz.. "işini bitirir, g.tünü döner yatarsın", bir daha da aramazsın.. budur..
fakat her kesişme bu kadar hayasızca yaşanmaz. bazıları özeldir, güzeldir.. teknik olarak tam bir kesişme olmasa da, sonu kötü bitse de, bir an için bile olsa mutlu eder..
göklerden inmişçesine güzel/yakışıklı biriyle karşılaşırsın bir cafede/restoranda.. o kadar güzel/yakışıklıdır ki yiyeceğin buz keser, içeceğin içilmez hale gelir, unutursun beslenmeyi.. gözlerinle doyarsın.. taa ki o insan sizi hiç s.klemeden yiyip bitirdiği yemeğinin hesabını ödeyip yine hiç s.klemeden mekanı terk edene kadar.. işte o an midene öküz oturur, hayata küsersin, "bunlar nerde yaşıyo amk? bizim etrafımızda niye yok böylesi? ızdırabını s.keyim.." diye kaderine saydırırsın.. "platonik aşk en güzeli galiba" sonucuna varıp, boka dönmüş yemeğini yer, sidikten hallice içeceğini içersin.. büyülü bir zaman parçası, yaşanır biter, her şey normale döner.. gerçek aşk sevişmesi gibidir bu.. sevgi dolu, ateşli, neşeli, kısa süreli.. böyledir..
baştan sona ızdırap gibi geçen kesişmeler de olur.. bunun en kralı da toplu taşıma araçlarındadır..
önce kısa bir bakışmayla başlar.. sonra başka yöne bakarsın, sonra "acaba bana bakıyomu?" diye bir kez daha bakarsın, baktın bakıyo, gözlerini kaçırırsın önce. sonra direk ona bakmazsın da arkasındaki bişeye bakıyomuş gibi yapıp ona bakarsın çaktırmamaya çalışarak. baktın bakmıyo, sen bakarsın, bakarsın, bakarsın... arada bakışmalar çakışır, kesişmeye dönüşür, inatlaşırsın "önce o başka yöne baksın" diye, hakkaten de önce o başka yöne bakar.. kafandan telepatik olarak ona ulaşmasını umduğun binlerce monolog geçer, harekete geçmek istersin, beceremezsin.. tam bir işkenceye dönüşür.. birinizden biri ininceye kadar, belki karşılıklı belki karşılıksız, tatlı bir işkence seansı yaşanır. sado-mazo seks gibi düşünülebilir bu. acılıdır, acıtır, daha da acıtsın istersin, yapmaya devam edersin.. budur..
bir de çok uzun zamandır görmediklerinle yaşadığın kesişmeler vardır. soru işaretleriyle doludur baştan sona.. "o muydu? öteki miydi? gidip selam vereyim mi? hatırlar mı ki? beni görmüş müdür? gördüyse tanımış mıdır? selam vermeye gelecek mi? selam versem de ne konuşucam ki? selam vermeden uzaklaşsam çaktırmadan uyanır mı duruma? sonra facebooktan bulup darlamasın 'gördün de selam vermedin' diye? selam verirsem de o çıkmazsa naparım? işim de var elimi verip de kolumu alamazsam nolur?" bu sorular kafandan geçerken birkaç kez kesişirsin, manalı bakışlar atışılır, onun gözlerinden de benzer sorular okursun ama ondan da adım gelmeyince yoluna devam edersin.. heyecanlıdır.. yeni tanıştığın biriyle asansörde sevişmek gibidir.. heyecanlı, sorularla dolu, adrenalin deposu.. böyledir..
kesişmeden kaçınanlar var bi de.. ona baktığını bilir, kesişme daveti yolladığını hisseder, tribe girip kesişmez seninle.. öyle bi noktaya bakar ki, seni gördüğünü hissettirir, cool olduğu için kesişmez seninle ama ona bakmanı ister.. ezilirsin kısa bir süre, sonra "koy g.tüne rahvan gitsin" der, işine bakarsın.. cool hatun/herif açısından mastürbasyon gibidir bu.. kesişgilisi olmadan tatmin olur, rahatlar.. budur..
kesiştikten sonra harekete geçip tanışan, sevgili olan, hatta evlenen üstatlar da yok değil.. onların önünde saygıyla eğlimekten başka yapacak bişey yok.. eğilin, eğilin ki, göz teması kurarsanız yarın çocuğu veriverir elinize.. aman diyim..

sevişmek güzeldir, kesişmekse; pahabiçilemez..




26 Eylül 2012 Çarşamba

Hepimiz İtiraf Edelim - üç

hayatımız boyunca en az bir kere;

-okulun ilk gününde:
herkes sırayla ayağa kalkıp kendini tanıtırken, sıra bize geldi ve heyecanlandık, kelimeler birbirine girdi, saçmaladık, utandık.. sonra bizden öncekiler ve sonrakiler de saçmalayınca içten içe güldük, rahatladık.
sınftakilerin birkaçı hariç herkes yaratık gibi geldi gözümüze. "hangi sirke düştüm lan ben?" diye düşündük başta.. sonra sonra alıştık da rahatladık. 1 sınıf dolusu gollumla kim okumak ister ki?
sınıftaki hemcinslerimizden biri gözümüze inanılmaz cool göründüğünden dolayı, içten içe ağzını burnunu kırmak istedik. ileride yakın arkadaşlarımızdan biri oldu cool çocuk, orası ayrı..
karşı cinsten birisi inanılmaz güzel/yakışıklı geldi bize. kısa süreli platoniğe bağladık, sonra sonra zeka seviyesini görünce kendisinden koşarak uzaklaştık..
"acaba güzel hoca var mı lan? amerikadakiler gibi sevişsek ya birden. skandal olsak sonra gazetelere çıksak.." diye düşündük sırayla derse gelen hocalarla tanışırken. gün sonunda "bu okula girdiğim güne lanet olsun" dedik, orası ayrı..
yeni bir ders alınacaksa o sene, hoca dersin içeriğini anlattıktan sonra mümkün olabilecek en aptalca soruyu biz sorduk. hoca atarlandı, sınıfta gülüşmeler oldu.. yıl sonuna doğru aynı hocanın en favori öğrencisi olduk, orası ayrı..
biz arka sıraların birinde oturup ilk günü sağ salim atlatma derdinde sakin sakin takılırken, bir sürü sınıftaş, sanki birbirlerini yıllardır tanıyormuşçasına kikiri, kakara, geyik yaptı, bir yandan sıkılarak, bir yandan imrenerek uzaktan seyrettik. "bu nasıl sosyallik seviyesidir amk, iki saniyede manita yaptı i.ne/k.ltak!!" diye içimizden küfrettik..
istisnasız her sınıfta bir kişi inek çıktı, her hocanın söylediğine katıldı, ekleme yaptı, söz aldı, konuştu, düzeltti, bildi, bildirdi.. Sınıfın geri kalanı tarafından annesinin ve ebesinin kulakları hunharca çınlatıldı..

-öyle bir pot kırdık ki, geceleri rüyamıza girdi, vicdanımızın peşini bırakmadı..

-yutamayacağımız kadar büyük bir lokma yedik. neredeyse boğulduk, bir şekilde kurtulmayı başardık.. (metafor da yaptık.. )

-öyle bir yalan söyledik ki, ağzımıza s.çtı, hayatımızı s.kertti, geçmişimizi s.kti, geleceğimizi kararttı.. toparlaması yıllar sürdü..

-vücudumuzdaki orantısızlıklar gözümüze takıldı, aynalarda çok eğlendik..

-mastürbasyon yaparken girdiğimiz şekli şemali göz önüne alıp, başkalarının mastürbasyon yaparkenki halini düşündük, önce midemiz bulandı, sonra yarıldık gülmekten..

-ebeveynlerimizin seks yaparkenki hallerini düşündük.. önce midemiz bulandı, sonra kustuk, sonrası uzun bir terapi süreci..

-bazı hayvanların sevişmelerine tanık olduk, kimisi mide bulandırırken, kimisi tahrik etti bizi.. inek memeleri... uu beybi..

-çok ciddi olmamız gereken bir dialog sırasında, karşımızdaki kişi öyle bir dil sürçmesi yaptı ki, karın kaslarımızın sebebi oldu.. höyküre höyküre gülememek içe doğru s.çırttı..

-telefonla rastgele bir numarayı arayıp saçma salak şakalar yaptık. içten içe "numaramızdan adresi bulur mu ki lan acaba?" diye de tırsmadık değil hani..

-porno izledikten sonra "geçmişi sil"meyi unuttuğumuz için, birileri "geçmişimizi s.k"ti.

-tanıdığımız bildiğimiz en ciddi, en alakasız insanı seks veya mastürbasyon yaparken hayal etmek çok eğlendirdi bizi.. notr damn'ın kamburu gibi..

-"bir organ olarak ayak" konsepti üzerine düşündük. varılan ortak sonuç; ne kadar iğrenç olduğu..

-"küstüm sana.. aramıyosun, sormuyosun hiç.." diye atarlı bir cümleyle telefon görüşmesine başlayan arkadaşımıza "bu kadar merak ettiysen, sen arayaydın ya, y.rraaam!!" diye cevabı yapıştırmak istedik.. olmadı, olamadı..

-bolca argo katkılı ve küfürlü konuşan en saygısız bir arkadaşımızın iş görüşmesine tanık olduk, şekilden şekile girdi p.zevenk.. saygı pınarı oluverdi g.tveren.. "patrona da mı küfrediyim lan .m biti?" diye isyan etti bize, düşündük, hak verdik..

-yaşadığımız bir kayıptan sonra etrafımızdaki insanların ne bize acımasını, ne durumu ajite ettiğimizi düşünmelerini istedik.. hiçbir şey değişmesin istedik, malesef çok şey değişti..

evet.. haydi hep beraber itiraf edelim..


20 Mart 2012 Salı

Babama

"

SESSİZ GİDİŞ

(Babama)


Yedi dağları dolandım

Vardığım yeri bilirim

Başım öne eğdirmedim

Verdiğim canım bilirim


Mavi kanatlıydı atım

Değerin bilen olmadı

Güneşten atlas getirdim

Eyerine çul olmadı


Doksan yaşında çınarım

Onmaz acılar bilirim

Dokuz dalım kırdırmadım

Toprağı sırdaş bilirim


Elin uzatsan değerdin

Yüreğim tutan olmadı

Gözlerim yeşil aynaydı

Dönüp bakanım olmadı


Sisler içinde can idim

Duyup görenim olmadı

Kanat takıp göğe erdim

Adımı anan olmadı


Mustafa KÜÇÜK


Ocak 2004

İstanbul


"