20 Temmuz 2010 Salı

ne var ne yok? - altı

isveç dedim dedim.. ucundan bi norveç ihtimali gözüktü.. hadi bakalım..

"bir tatil beldesinde, bir hafta süreyle 9 - 10 genç arkadaş bir villa ve bir minibüs kiralarsa ne olur?" sorusunun cevabını aldım.. sıradaki soru: "aynı şeyi iki yıl üst üste yaparsan ne olur?"..

okul bitti.. tatilimi de yaptım.. yazın en sıkıcı kısmı başladı.. bir nebze olsun neşe katmak için yandaşlar aranıyor..

kaş yolu üzerinde olduğunu hatırladığım bir koy vardı.. "hidayet koyu".. orada yaşayabilirim.. sıcak olmasına rağmen söylüyorum bunu.. evet..

"tlos" adlı yerde bir restoran var.. içinden sular felan akıyor.. ağaçların üstüne "ağaç ev" modelinde çatısı olmayan platformlar koymuşlar.. alabalığı muhteşem.. dağdan gelen ve "bızzz" kıvamında olan suyu ufak bir havuzda biriktirmişler.. o suyun içinde 5 dakika durabilene 1 adet beleş içki, 15 dakika durabilene 1 adet beleş içki artı 1 yemek veriyorlar.. suya girmeden 5 dakika mı 15 dakika mı duracağınızı söylüyorsunuz.. sonradan değiştirmek yok hesabı.. 15'i seçmediğime pişman oldum.. seneye gidersem eğer bir öğlen yemeğimi beleşe getirebilirim.. ha bir de orada da yaşayabilirim.. hava sıcak ama "bızzz" gibi suyum olur.. evet..

gece denize girmek üzere kıyıya gittik.. denizden biraz tırstığım için daha önce cesaret edememiştim gece.. ama bu sefer girecektim.. 3 bira içmiştim ve yanımda 9 arkadaşım vardı.. "suyun altından çıkabilecek garip yaratıklar" bana neyapabilirlerdi ki? hemen 9 arkadaşımdan birinden yardım isterdim ve olay çözülürdü.. evet.. bu sefer yapacaktım.. sahil kayalık.. denize girmek için ya bi kayanın üstünden atlayabiliyorsun ya da kayalıklardan birinin üstüne tutturulmuş merdivenlerden pörsümüş ingiliz teyze stayla suya giriş yapabiliyorsun.. karanlık sebebiyle merdiveni seçtik.. gruptan bir cengaver suya girdi.. ve ikincisi .. üç.. dört.. artık sıranın bana geldiğini hissetmiştim.. (biten biram da bu hissi vermiş olabilir emin değilim.. ) merdivene yanaştım.. adımlarımı basamak basamak aşağıya doğru atmaya başladım.. 1.. 2..

..

3. basamakta iki ayağımın aşil tendonu ve çevresine doğru yapılmış bir kavrama hareketi sezdim.. (jedi sensez.. ) o yarım saniye içinde kafamdan geçen düşüncelerden bir buket:
"lan??"
"bu ne ki şimdi.."
"biri kayalıklara saklandı da şaka mı yapıyor.."
"eşşek şakası resmen.. skertirim bak"
"olum insan eli değil lan bu.."
"hassiktir.."

..

hemen ayaklarımı silkeleyerek kendimi yukarı fırlattım.. "ayağıma bişey sarıldı lan" diye arkadaşları uyarmamla denizdekilerin çığlığı basması aynı saniyeye tekabül eder..
biyolog arkadaş (korku filmi değil bu gerçek hayat.. grupta biyolog vardı lan..) hemen bir el feneri yaratıp (dev çakmağın götünde var .. abartmayın 'yaratıp' dedik diye.. ) kayalıklara eğildi.. ve ayağıma sarılan şeyin bir ahtapot olduğunu söyledi.. aynı anda "şuna bak ne kadar güzel bi hayvan" felan da dedi de.. neyse.. "samet the crocodile hunter".. töbe töbe..
sonra bir poşeti eline ters geçirip ahtapotu kayalıkların içinden aldı, çıkardı önümüze koydu.. inceledik dev çakmağın götündeki ışıldağı kullanarak.. "bunun eti yenir mi lan?" dedi birisi.. diğeri "tabi olm.. süper olur da mındar ederiz şimdi hayvanı.. kesip edemiycez.. yazık.." dedi öteki..
bütün bunlar olurken benim sağ bacağıma oturmuş olan keşkül titretmesi kimsenin skinde değildi.. ayağımı zamanında kurtaramasaydım mayomun altından damlayacak kahverengi parçalar herkesi çok ilgilendirirdi kesin.. pislikler..

sonunda ahtapotu serbest bırakıp güvenli havuzumuza doğru yollanma kararı aldık.. havuz candır.. gece 3te de, sabah 6da da candır..

üstteki mini hikayeden de anlaşılacağı gibi master degree golden diplom black belt ordinaryus bedeviyim.. mörfi de kimmiş..

gecenin 2sinde, deniz kenarında, yan şezlonglara uzanmış 9 gence aldırmadan, uzandığı şezlongdan denize bakarak (muhtemelen tahrik olarak) aleti çıkarıp çavuşu tokatlayan "kalkan" yerlisi genç.. bize, üzerinde bereket tanrısının resminin bulunduğu altında "kalkan" yazan bir magnete ve tam kardeşimin iki yan şezlongunda bulunman sebebiyle kardeşimde ufak çaplı bir travmaya mâl oldun..
ismail yk'dan gelsin: "allah belanı versin"

şunu anladım ki, "tatil sonu depresyonu" diye bişey var... tatilin son günü eşyalarını toplarken ufak ufak kendini gösterir.. otobüse/uçağa doğru giderken kafanda güzel anıların vardır tatiline dair.. ve asıl altın vuruşu otobüse/uçağa bindiğinde yapar "tatil sonu depresyonu".. "hassiktirr.. bitti lan?!?" olursun.. ve istanbuldaki sıkıcı hayatın vardır sırada.. bazen hayatın "rew" düğmesi olsa diyorum.. bazen..

dünya kupası bok gibiydi.. yarı final ve final maçları dışında..

dünya basketbol şampiyonası geliyo da hiçbir nba yıldızı gelmiyor.. ne skim iş lan bu..

televizyonların yaz modları, en az kış modları kadar kötü.. bütün gün daya "çocuklar duymasın" ı, "avrupa yakası" nı, "aşk-ı memnu" yu.. berbatsınız televizyon kanalları.. berbat..

otobüs duraklarında, reklam panolarında falan bu senenin liseye giriş sınavlarında derece yapanların resimleri var.. çocukların hepsi birbirinden obez.. 3 sene götünü kaldırmadan test çözünce böyle oluyor demek ki.. işi sidik yarışı haline sokarsan böyle olur.. bi de bence bunlar iyi günlerimiz.. gelecekte test çözmekten mutantlaşacak çocuklarımız.. götlerinden karekök, koltukaltlarından açıortay, burunlarından izohips çıkacak.. yazık..

"... kafası".. son dönem favori lafım..

"ter".. son dönem vazgeçilmezim.. eridim laaaaaaannn...

siyu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder