23 Temmuz 2011 Cumartesi

Sıkıntı

Göğsünüzün tam ortasında bir sıkışıklık varsa, canınız aynı anda hem bir sürü şey yapmak, hem de hiçbir şey yapmamak istiyorsa, lüzumsuz atıştırmalıklar ardı ardına mideye indiriliyorsa, zamanınızı boş boş uzanarak, tv izleyerek, bilgisayarda salakça oyunlar oynayarak, facebook sayfanızı güncelleyip durarak geçiriyorsanız, siz de benim gibi sıkılmışsınız demektir.
"Sen portakal mısın?" sorusu, "sıkıldım" yakarışına verilen en yaygın ve en salakça espri olma özelliğini koruyor. Ne zaman sıkıldığınızı belirtseniz, bu soruyla sizi iyice hayata küstüren şirin bir arkadaşınız yanınızdadır. O anda sıkıntınızı gidermenin en iyi yolu, bu soruyu yönelten patlıcana sağlı sollu sillelerle girişmek olabilir. (sağlı sollu sille... güzeeell..) Bu 3S (!) kuralı, hayatın farklı alanlarında da mevcuttur.. 3S candır, her zaman haklıdır.. Sıkılma yakarışınızı eğer bilgisayar kurtlarının yanında yaptıysanız "istersen 'unzip'liyim seni" şeklinde bir geri dönüşü olur ki bu cümle daha da ağzına vurulasıdır. İtinayla tokatlanır..
Sıkılma yakarışınıza en ölümcül darbeyle yaklaşanlar ise, her zaman olduğu gibi, ebeveynlerdir.. (ebeveyn ne lan.. sanki boleyn kızı ebemmiş te benim de ebemle "ciciş"li bi ilişkim varmış gibi..) Bu fatal dialog şu şekilde tecelli eder:
-Anneeee... Sıkıldııııımmm.. -Sıkıldıysan git kitap oku yavrum.. !!!
Uzun ve sıkıcı yaz günlerinde evde pinekleyen çocukların karabasanıdır bu cümle.. Onlarca nesli kitap okumaktan soğutmuştur.. Kitap okurken canı sıkılan insanlar türemiştir bu cümle yüzünden.. Kitap okumayı sıkıntı giderici bir eylem olarak tanıtan tüm ebeveynler (bak yine... töbe töbe...) azalarak bitsin! ("azalarak bitsin" için bkz: vedat özdemiroğlu) Hatta hemen bitsin..
"Ergen Sıkkın" ise tam bir dramdır.. Sıkıldıkça çavuşu tokatlayan veya fitifiti yapan ergenler yüzünden tuvalet kağıdı üreticileri bayram etmişlerdir her yıl.. Hatta bu ergenlerden biri zamanında sıkılıp tokatladığı çavuşunun özünü bir peçeteye aktarıp (oha osbirin tasvirine gel..) yıllar boyu sakladıktan sonra bir sergisinde sanat eseri olarak sergilemiştir. (bkz: Bedri Baykam)
Sıkıldığınızı belirtmenin bir de yazılı yöntemi vardır. SMS ile bir arkadaşınıza sıkıldığınızı ve buluşmak istediğinizi yazmak istersiniz.. Sonuç trajiktir.. "slm nbr? çok sikildim. buluşalim mi?"..
Sikildim mi? Kızıl Ordu Korosu gibi.. "oynama şikidim şikidim.." tam bir dram..
İnanın şunları yazarken bile içim sıkıldı.. Okurken ne hale geleceksiniz merak ediyorum.. Çünkü sıkıntı esnemek gibidir.. Birisi esnerse, yanındakiler de esner.. Hatta yapılan bilimsel araştırmalara göre içinde esnemekle ilgili şeyler bulunan bir yazı okumak, esneyen insanların bulunduğu bir video izlemek bile esnememize sebep olur.. (ooo.. bilimsel de konuşurmuş bizimkisi.. daly.rağa bak hele..) Bence sıkılmak da böyle.. Sizi "Ben Kendim ve Sıkıntı" ile başbaşa bırakıp, "sıktırıp" gidiyorum efendim.. Neş'eniz bol olsun..

Ben Kendim ve Sıkıntı
Eskiden, evde bilgisayar ve internet yokken, gerizekalıca hareketlerle evin bir köşesinden diğer köşesine koşuşturur, kendimce oyunlar icat ederdim. Çocukken sıkıntı gidermek daha kolaydı; zira sümüğümle oynarken bile eğleniyordum. Ama büyüdükçe işler değişti.. Sümük yetmez oldu.. Başka vücut sıvılarına yönelim gözlemlendi (kendini gözetleyen adam..). Derken ergenlik geldi, çavuşla tanışıldı, yeri geldi tartışıldı, yeri geldi bana kafa tuttu (oha!), yeri geldi tokadı yedi.. Sonra gençlik başladı.. İnternet ve bilgisayarla birlikte kendi vücuduma olan ilgim azaldı, başkalarının (thank you uncle Hugh Hefner) vücutlarıyla ilgilenmeye başladım. Sonra sanal alemler girdi hayatıma. Bilgisayar oyunları, internet siteleri, chat, msn, facebook, blogger derken gerçek dünyadaki sıkıntı giderici aktivitelerden uzaklaşır oldum. Artık mahallede top oynamaya inmiyordum. Veya basketbol oynamak için her akşamüstü gittiğim sahile haftada bir gider olmuştum. Arkadaşlarımla buluşmaya da üşeniyordum fazlasıyla çünkü zaten mesele evden çıkmaktı, ve benim kıçımı kaldıracak enerjim yoktu.. En son bir bisiklet sevdası başladı.. Son zamanlarda yaptığım en akıllıca iş gidip bir bisiklet almak oldu kanımca. Evet evden çıkmaya üşeniyorum fakat bisiklete bindikten sonrası o kadar keyifli ki, evden çıkmayı, bisikleti merdivenlerden üç kat indirip çıkarmayı hatta saatlerce bisiklet sürmenin verdiği yorgunluğu bile göze alabiliyorum..
Gel gör ki yaz sıcağında geceleri bisikletle takılmak dışında gündüzleri yapılabilecek çok fazla şey yok. Piyano çalışmaktan arda kalan vaktimi Eurosport ve Eurosport 2'de enteresan (çoğu zaman saçma) sporları izleyerek harcıyorum. Çünkü sıkılıyorum. Avustralya futbolu ligi maçları, "worlds strongest man" yarışmaları, oduncu yarışmaları, bayanlar kayaklı koşu parkurları, bilek güreşi müsabakaları, gündüz vakitlerimin eşlikçileri konumunda.. Arada "galatasaray transfer yapmış mı" diye ntvspor'a, güzel dizi varmı diye cnbc-e ve e2'ye, "atıştırılacak bişeyler var mı" diye buzdolabına ve oynanacak aptalca oyunlar var mı diye laptopuma göz atmıyor değilim.. Yine de sıkıntı tatavasının iki mememin ortasında kanırttığı mekanını genişletmesine engel olamıyorum..
Sıkıntı konusundan biraz bağımsız olarak, bütün kış boyunca facebook profillerinden "nerdesin yaaazz gel artıkk.. içimizi ısııııtt.. deniiiiizzz.. güneeşşşş...!!" diye yakaran arkadaşlara gelsin: "kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime.." Eriyoruum laaann!!..
Velhasılıkelam (böyle mi yazılıyo lan bu?), içim sıkıldı hacı.. Paylaşayım istedim (çok da s.kindeydi..) Böyle eğlendirikli güldürüklü bişeyler yapası olan varsa ses etsin, zira eğer iyi bir çocuk olursanız Ozan'ı evinin dışında bile görebilirsiniz (şirinler candır..)
Siyu!!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder