4 Haziran 2010 Cuma

ne var ne yok? - beş

bugün beşiktaş üstgeçitin altında rastladığım hatıngızlar nereliydi dersiniz? isveç.. muhtemelen isveç..

mutsuzluk:
-algida kornetto yedikten sonra yanında "aşkına" diye verilen bedava dondurmayı da kendin yemek...
-özenle çıtlanan, diğerlerine nazaran daha iri olan çekirdeğin boş çıkması..
-nba maçını sabah 3.30a kadar bekledikten sonra tam maç başlayacakken deli gibi uyku bastırması ve maçı kaçırmak.. uyumadığın o 3 buçuk saatin içinde patlaması..
(mutsuzluk konsepti için bkz: umut sarıkaya)

şu ara beni istemediğim sonuçlarla karşı karşıya bırakacak şeyler yapıyorum.. hayırlısı..

ve salı günü piyano finali.. başarılar dilediğinizi duyar gibiyim.. may the force be with me.. (star wars kafası)

hayatımda ilk defa bu sene:
-okuldan bu kadar nefret ettim..
-piyano finali konusunda bu kadar heyecansız, endişesiz, gerilimsiz ve vurdumduymazım..
-devamsızlıklarım sınıra geldi..
-arkadaşlarımla bodruma tatile gideceğim..
-(notalarını yazmaya üşenmediğim)bir beste yaptım..
-haldun üstünelle kabataş iskelede karşılaştım..
-yakın bir arkadaşımın çok sevdiği akrabasının cenazesine, orada olma sözü verdiğim halde gitmedim.. (bkz: hayvan)
-snooker oynadım..
-etrafımda aşık olunacak kimse olmadığını düşündüm..
-bu kadar çok kahve içtim..
-ailemden ayrı, bireysel geleceğim üzerine çok ciddi planlar yaptım.. kısa ve uzun vadede geçerli olacak şekilde..
-saçlarımı 3e vurdurmayı düşündüm..
-bir dizinin (bkz: how i met your mother) sezon finali yapmasına üzüldüm..

şuan odamda dolaşan hayvani boyutlarda bir karasinek var.. vızıltısından ne yazacağıma konsantre olamıyorum..

evet.. kahrolsun israil.. ve evet.. kahrolsun anti-semitizm.. evet..

türk dizilerinin en çok seyredilenlerinde bile oyunculuk seviyesi o kadar düşük ki, ben de mi gidip bi ajansa yazılsam diye ciddi ciddi düşünüyorum.. o derece..

basket oynamayı unutmuşum resmen.. şut yüzdem %1e kadar inmiş neredeyse.. utanıyorum..

o diil de bi "eiffel 65" vardı.. "blue" diye şarkıları vardı.. ne güzeldi 90'ların clubber şarkıları bile ya...

federer elendi lan.. aslanım soderling..

geçenlerde okuldan çıktım. ışıklardan karşıya geçmek üzere bekliyordum.. karşı yönde, yolun yarısında, pembe üzerine beyaz puantiyeli elbisesi ile şirince bir hatıngız belirdi.. "şirin" olduğu konusunda kendimce bir yargıya vardıktan sonra, arabaların durduğunu görmek üzere kafamı sola çevirdim.. o sırada benimle beraber ışığı beklemekte olan, orta yaşlı iki bayan arkamda sohbet ediyorlardı.. kulak misafiri oldum;
-bak bak.. kıza bak.. solaryuma girmiş. bacaklara baksana..
-hangisi? şu pembe elbiseli olan mı?
-evet.. ben de geçen gün bi bronzlaştırıcı sprey aldıydım....(gereksiz cümlelerle devam eder..)
...
diyeceğim odur ki, hatıngızlar bile diğer hatıngızlara bakıp birbirlerinin bacakları hakkında yorum yapıyorlarsa, aynı şeyin erkişiler tarafından da yapılması olanca doğallığıyla bize göz kırpmıyor mu a dostlar? "vay öküz", "amma da hayvanmışsın", "bürrst!! camız!!" gibi hakaretamiz kelimeler sarfettiğinizi duyuyorum.. lütfen.. tekrar düşünün...
bunu ekine söylediğimde "evet abi. erkeklerin kızlara baktığı kadar kızlar da kızlara bakıyor.. birbirleri hakkında yorum yapıyor" dedi.. düşündüm.. aynı şeyi biz erkekler birbirimiz için yapıyor muyuz acaba?? hiç sanmam.. düşünsenize:"mahmut olum şu ışıklarda bekleyen herife bak lan.. saçını hangi jöleyle dikmiş acaba??.. pantolonuna da bayıldım ama o tişörtle olmaz.. o ne öyle gey gibi.. "
kulağa komik geliyor değil mi?..
madem ki cinsiyetler arası eşitlik diyoruz, bence ötekisinin de kulağa komik gelmesi gerekir.. (ki bence gayet komik.. arkamdaki ablaların pembe elbiseli hatıngız hakkındaki yorumundan sonra bıyık altından kişnemiştim açıkçası..) bi düşünmeye ve tekrar gözden geçirmeye değer..

birileri bana yazı geçirebileceğim, sıcaklığın 25 dereceyi geçmediği, bir basket sahasına, bir piyanoya, bir bilgisayara ve bol yeşilliğe sahip bir barınak bulabilir mi??

50ml 'lik absolute buldum.. tek shot'lık.. çok şirin birşey.. mutlaka bayinizden isteyin..

siyu..

20 Mayıs 2010 Perşembe

ne var ne yok? - dört

geçen yazıda uganda felan dedim ya.. yalandı o.. ne ugandası lan.. isveç.. evet isveç..

"dalgalar elimizde, dergiler cebimizde.. biz gideriz osbire hey osbire.." (osbirci yedicüceler..)

eskiden mahallede hacı bakkallar olurdu.. kampanya süresi dolmuş kola kapaklarını o hacı bakkallara itelerdik.. yeni para çıkmışsa eski paralar hoopp hacı bakkala... bi de böyle ne marka olduğu belirsiz, mevcut en küçük para birimi ile alabileceğin çikolatalar vardı.. sadece hacı bakkalda olurdu.. o tadı sadece hacı bakkaldan aldığımız boktan çikolatada bulurduk.. tobleron verseler hacı bakkal çikolatası derdik.. sonra "pilsan" marka, plastik, üzerinde ne idüğü belirsiz çizgileri olan toplar satardı hacı bakkal.. kapının önündeki büyükçe bir file torbaya bir sürü top doldururdu.. biz de mahalleli veletler olarak denkleştirdiğimiz parayla gider alırdık.. seçtirmezdi de godoş.. kendi bir tane seçip verirdi.. on dakika sonra o top patlardı.. gider yine alırdık.. enayi gibi..
bugün bir adet beleş kola veren kapağı markete götürdüm de süresi doldu onun dediler.. "akşam oldu hüzünlendim ben yine..." nerdesiniz hacı bakkallar... ???

"eğer kocaman bir göbeğin varsa ve aşağıya baktığında s.kini göremiyorsan, kilo vermen gerekir..
eğer göbeğin yoksa ve yine de s.kini göremiyorsan, 'işlev'e önem vermen gerekir..
eğer kocaman bir göbeğin varsa ve ona rağmen s.kini görebiliyorsan, bişey vermen gerekmez.. başkaları zaten verir.."

"34 kız 60" (rakamla)
"otuzdört kız a(l)tmış" (yazıyla)
evet bu plakaya sahip bir araba gördük cihanla.. "cadde"de tabiiki.. arabanın içinde "kız atma" potansiyeli bulunan gençler mevcuttu.. baya güldük..

asıl o değil de fenerb... of neyse.. gülmekten yazamayacağım..

bordo-mavi bir gece yaşadım.. önce barça'm şampiyon oldu ona sevindim... sonra trabzon müthiş bir iş çıkardı... helal ikiniz de..

kemal kılıçdaroğlu.. bir umut gibi sanki ha? ne dersiniz?..

beşiktaş nero artık "casual place" oldu benim için.. daha kasaya beş metre kala eleman "abiye şekerli türk kahvesi yap" diye yanındakine sesleniyor.. "her zamankinden" dedirtmiyolar bile.. o derece... (artizzz.. )

snooker.. sarıyo lan..

how i met your mother sezon sonu geliyo ya... of... yalnız şu mother la tanışalım artık daha fazla uzatırlarsa sıkmaya başlıycak diye korkuyorum..

ve finaller geldi.. okulun finalleri de geldi nba finalleri de gelmek üzere.. birini iple çekerken birinden fersah fersah kaçasım var.. hayırlısı..

formspring olayına girdim ben de.. sıkılmak üzereyim.. twitter'a benziyo sıkıcılığıyla ama biraz daha krediyi hakediyor.. bir nebze daha keyifli zira..

siyu!!

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Karalamalar / şiirimtrak

Kaos

karla kaplı
kırlarda,
kayıp,
kimsiz, kimsesiz,
kimliksiz
kocamış kadının küfürlerini
karşıdaki
kadim kayalıklar
karşılıyor..
kendi kaderleriyle
küfürleşirken,
karanlıkta kayboluyorlar..
______________________________


Uykusuz

gecelerdir;
beni, günün en karanlık anında
en acımasız mahkemeye
hunharca yargılatan..
______________________________


Sırdaş

gözyaşlarımı
ve tam ortana haykırdığım
binlerce çığlığı, laneti, küfrü..
hep içine attın..
yastığım..
______________________________

12 Mayıs 2010 Çarşamba

ne var ne yok? - üç

uganda.. vazgeçtim isveçten.. patagonya da olabilir.. ya da nijerya.. zambia zambia.. evet..

göksel coşkun: yerli uncle charlie.. (bkz: two and a half men)
deniz baykal: yerli clinton.. (bkz: skandal seks kasedi)
volkan konak: "terdaş"ım.. (bkz: ölesiye terlemek)
ferhat göçer: ÇIK ARTIK HAYATIMIZDAN LAANN!!..
frp: hayalinde ejderha kesmece..
futbol: kesinlikle mourinho'nun oynattığı şey değil...
lebron james: kusura bakma ama jordan'ın taşşağı olamazsın... 23'ü sırtına geçirmekle olmuyo bu işer...
otisabi: yerli barny stinson
snooker: epeydir izleyici olarak, son zamanlarda oynayıcı olarak katıldığım aktivite..
müdür: müdür, müdür müdür??
(tanım konsepti için bkz: kaan sezyum)

aynı kelimeyi üst üste söyleyince hakkaten garip oluyo.. (bin yılın geyiklerini yapan sıkıcı adam)

hayatımın ilk kedi çiziğini aldım..

lanet olsun yaz geldi yine.. ben ne edeyim.. nerelere gideyim.. vay bana vaylar bana..

vay! baykalıma bak bee... helal.. yaş 70 iş bitmemiş hacıda..
aslında bu konuda ayrıca bi yazı yazacaktım ama çok itici olur diye bir paragrafla geçiştiriyorum.. şöyle ki;
bence sorun, insanoğlu'nun tek eşli bi varlık olduğu konusundaki yanılsamada.. biz birbirimizi ömürlük aşklar/evlilikler diye kandıraduralım, çiftler de birbirlerini "aldatadursun".. yaklaşım değişmediği sürece nice baykallar, clintonlar, tiger woodslar göreceğiz..
asıl baykal mevzusundaki iddia ürkütücü.. "benim hatunu milletvekili yap baykal" diye teslim eden bir koca var iddiaya göre.. baykalın da milletvekili yapma yöntemi böyle miymiş diye şaşırdım... yıllardır dürüstlüğüyle (sadece dürüstlüğüyle) biryerlere gelmiş bir adamın, böylesine bir olayla karşı karşıya kalması ürkütücü doğrusu..
tabi burada asıl küfrü hakeden, o kamerayı oraya koyup da insanların yatak odalarını gözetleyen p.zevenktir.. orası zaten malum.. o görüntüyü sızdıran da iki numaralı p.zevenktir orası da malum..
baykalın istifa etmesiyle sonuçlanmış olması ise; sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim lan...
evet gitti diye seviniyorum da, böylesine gitmesi de garip geliyo bi yandan..
sonuç olarak tek eşli felan değiliz hacılar.. yemeyelim birbirimizi...

sonraki frp seanslarından birinde baştan başlarsak eğer karakter kağıdımın üzerine şu notu mutlaka düşeceğim.. "i have resistance to beauty, weakness to blue eyes".. ve bi daha dwarf olanı s.ksinler.. resmen üzerime yapıştı lan..

okul kapandı, mutluluktan uçar gibiyim..
final sınavları geliyor, üzüntüden s.çar gibiyim..
kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım..
yaşasın yirmi üç nisan..

asrın çiftine tanık olmak üzereyim.. öyle bir hissiyatım var..

türk sanat müziği.. arkadaş bir şarkı insanı direk rakı moduna sokabilir mi ya?? tsm sokuyor.. evet bunu yapabiliyor... "şiiimmdiii.... uzaaaaklaaarrdassıııııınnn..... ray ray rina nam!..."
nası? burnunuza rakı kokusu geldi mi gelmedi mi??.. dürüst olun..

"lan" kelimesinin sansürlendiği, ama "hemuğagoyin" kelimisinin alenen yazıldığı bir adet yıllığım var.. benim değil ama artık benim gibi oldu.. yıllar geçti zira.. (elif getiricem yıllığını.. söz.. )

geçen banka kuyruğunda beklerken yanıma bir adam yanaştı... "abi allah rızası için.. allah ne muradın varsa versin.. allah için.. allah... allah.." allah ile başlayan 46 cümle kurup, elindeki arapça yazılı kartpostalları, yasin kitapçığını, "namaz nasıl kılınır?" içerikli kitapları, vb sözde islami şeyleri satmaya kalktı.. verdiğim yanıtlar sırasıyla;
- hayır. teşekkür ederim..
- sağolun.. almayacağım.. teşekkürler..
- almıyorum.. sağol..
- başka insanlar da var kuyrukta.. lütfen..
- almıycam dedim.. yeter.. teşekkürler dedim..
bu cümleler karşısında ısrarla "allah" ile başlayan cümleler kurup fiilini devam ettirmeye çalıştı.. sonunda;
- ben inanmıyorum allaha.. teşekkürler...
dedim..
....
sustu...
...
hemen önümdeki adama doğru hamle yaptı.. yüzüme bile bakmadan...
bunu mu istiyodun a ısrarkeş...
zorla ateist yapıyorlar insanı...

elektronik müziğe(r&b gibi.. clubber gibi... techno gibi...) girer gibi yaptım.. arkadaşa bakıp çıkıcam...

basketbol oynamayı özledim.. sınavlar bitsin de beyinpişirengavur.mı sıcaklarında sahile gideyim de basket oynayayım... o hooo...

siyuleytır, aligeytır...

6 Mayıs 2010 Perşembe

müge anlı'ya açık mektup..

sevgili müge anlı:

senden nefret ediyorum. ilk cümlemle açık ve net ortaya koymak istedim.. böylece yazının devamında hangi seviyede bir bilenmişlikle karşılaşacağın konusunda bir fikir edinebilirsin..

hafta içi her sabah atv ekranlarından 70 milyonun ruh halini s.kerttiğin programının adı: müge anlı'yla tatlı sert... o programın neresi tatlı neresi sert lütfen bi gösterir misin bana.. "müge anlı'yla acılı kederli" , "müge anlı'yla intihara teşvik" gibi isimler uygun olabilir.. ya da "müge anlı'yla alayına isyan" da uygundur...

programın adını bir kenara koydum o içerik nedir öyle..

"ayfer hanımın 5 yaşında oğlu kaybolmuş.. şükufe hanımın 12 yaşında kızına tecavüz etmişler.. düriye hanımın kızına , kızının erkek arkadaşının sülalesi biraraya gelip tecavüz etmiş, kesmiş, doğramış, yemiş, sonra da çevresinde ateş dansı yapmışlar.. şimdi hepsi stüdyomuzda.. yaşasın polis amcalar.. onları çok seviyoruz ama işlerine karışmadan da duramıyoruz.. bok gibi para kazanıyorum zira.. celaleddin cerrah beyefendiyi de alalım.. uzman psikologumuz da burada.. seyirciler arasında sulugöz isyankar otobüs teyzelerimiz çoğunlukta... sinir krizi geçirecek kız/erkek kardeş de stüdyoda.. ee haydi daha ne bekliyoruz.. program başlasın!!.."

yani..

ondan sonra da "millet nereye gidiyor??.. herkes ruh hastası olmuş.. birbirini doğruyor, kesip biçiyor, tecavüz ediyor.. eh canım.. yok.. gidişat kötü..." diye hayıflanıyorsunuz...

lütfen şu tv de yayınlanan programlara, dizilere (özellikle türk dizilerine), kendi programına ve türdeşlerine bir bak... ve bu yayınları izleyen insanın ruh halini kestirmeye çalış.. bunu yap lütfen müge anlı..

senden bu kadar nefret etmeme rağmen bir de utanmadan okulda belirli aralıklarla karşıma çıkıyorsun ya müge anlı.. ömrümden ömür gidiyor müge anlı.. zaten pek de olmayan yaşam arzumu tüketiyorsun müge anlı.. n'olur git ve gelme bir daha müge anlı..

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=m%C3%BCge%20anl%C4%B1

19 Nisan 2010 Pazartesi

ne var ne yok? - iki

isveç.. amerika da olabilir ya da kanada.. ama yok ya.. isveç.. evet isveç...

ömrüm yolda geçiyo.. bunu farkettim..

bugün festivalin son günüydü.. 19:00 seansında "köpek dişi" adlı filmi izledim.. tavsiye ederim.. özellikle de benim gibi bi "haneke-sever" iseniz.. yunan filmi olmasına rağmen buram buram haneke kokmakta.. veri nays..

eve dönerken taksimden 129t ye bindim.. körüklü mercedes... yeterince kalabalık olan otobüsün körük kısmında irili ufaklı 10'a yakın sayıda roman vatandaşımız etraflarına aldırmadan olanca gürültüleriyle konuşuyorlardı.. üç adet küçük (yaklaşık 3-8 yaş arası) roman çocuk otobüste hoplaya zıplaya oyun oynuyor, bağırıyor, kendi çaplarında fazlasıyla eğleniyordu.. ben ise körüklü mercedesin en arka kısmında, motorun olduğu yerdeki boşlukta kapıdan tutunarak ineceğim durağın gelmesini bekliyordum.. barbarosu tırmanasıya(!) kadar otobüs, gavur .mı sounduna büründü.. (bkz: kalabalık)
velhasılıkelam, köprüye vardığımızda otobüsün orta kısmından kesik kesik darbuka sesleri yükseldi.. belli ki bir yetenek yuvası (bkz: roman çocuğu) daha yerinde duramayıp darbukasını tıngırdatma çabası içine girmiş, fakat kalabalık ortamdan da çekinmişti.. ara ara ritm atmaya devam etti.. beni gülme aldı.. otobüs insanlarının büyük çoğunluğu da sırıtmaya başladı.. sonra bir roman teyzemiz "oooohhh" diyerek parmaklarını şıklatmaya başladı.. aynı anda yetenek yuvası sabit bir ritm tutturmuştu bile.. 5-6 saniyeliğine bir hıdırellez kafası yaşadık otobüscenek.. ben kafamı körüklü kısımdan kapıya (yani önüme) doğru çevirdim.. tam önümde ayakta bekleyen bir kalabalık mensubu daha vardı.. kısa boylu, bıyıklı, gür kaşlı ve açık kahverengi gözlü..
işte bi cümleyle "kişnemekte olan ozan" ı yerle bir edip yerine "buzdolabı ozan" ını koyacak olan insan önümdeydi.. dedi ki;
- "başbakan bunlara ev felan veriyo ya.. kıbrısta versin o evleri biz de kurtulalım beladan.."
cümlenin kelimelerini sarfederken, konuşmasının barındırdığı yoğun güneydoğu esintilerinden kürt vatandaş olduğunu anlamıştım.. yanıtladım;
- "ne belası ya.. ne güzel her yerde eğleniyorlar adamlar.. keyifli değil mi??"
- "hepsi bunlar gibi olsa ne güzel ama... ... "
hemen arkamda duran ve konuşmasında barındırdığı ağır istanbul esintilerinden türk vatandaş olduğunu anladığım diğer bir otobüs insanı da lafa karıştı;
- "kıbrısa mı? hıh.. bunları kıbrısa göndersen, kıbrısı da ele geçirirler sonra bize satmaya kalkarlar!!.."

..

öylece kalakaldım.. hayatımda bu kadar ironiyi bir arada yaşamamıştım.. türk vatandaş ve kürt vatandaş.. tek ihtiyacınız birer ayna bence...

gece yarısı eve dönerken, özellikle minibüs yolundan giden kadıköy kartal minibüslerinde inanılmaz bir rakı kokusu oluyo hacı.. o akşam içmemiş bile olsam sarhoş iniyorum godumunun minibüsünden..

bilica petrol işine giriyomuş diye duydum?? iyi kazıyor vesselam..

uzay turisti olucam... da parayı nerden ne yapıcaz müdür? bi el atsan..

bişey rica ediyorum.. türkler dizi yapmasın.. n'olur yapmasın..

şu sıralar çok sık hayal kırıklığına uğruyorum.. beklentilerim fazla sanırsam.. bi ayar çekmem lazım..

o diil de shakespear sonnet'ler diyorum... bi de ah diyorum ingilizcem tamamını anlamaya yetse keşke diyorum.. diyorum ama kime diyorum??..

30-40 yaş üstü insanların facebook profillerinin olması size de tiksindirici gelmiyor mu?? ne işiniz var yahu?? gidin balkonda çay felan için.. donla gezin evde veya tavla oynayın eşinizle.. cık cık...

insanın gelecekten beklentisi olmaması normal midir?? anı yaşama geyikleri felan.. bilemedim bi an..

başka bir "ne var ne yok" yazısında görüşmek ümidiyle.. siyu!!

11 Nisan 2010 Pazar

the shorter skirt, the uglier face..

evet.. uzun zamandır denediğim gözlemlediğim ve bir teori olarak sunmaya hazır hale getirdiğim düşüncem.. "the shorter skirt, the uglier face" a.k.a. (!) "etek ne kadar kısaysa, yüz de o kadar çirkindir" (lanet olsun sana çeviri türkçesi)..

düşüncenin ortaya çıkışı:
istiklalde, kadıköyde, beşiktaşta vb yerlerde yürürüm zaman zaman.. yürürken de yere bakmayı pek sevmem (depresif dönemler hariç).. insanların yüzlerine bakarak yürümek keyif verir bana. birisinin suratında yakaladığım bir hikayeyi o anda kafamda canlandırır, kısa süreliğine kendimi eğlendiririm..
fakat malumunuz olacak ki bir erkek olarak kışın ortasında, onlarca koyu renkli ve kalın pantolon giydirilmiş bacak arasında çıplak olan iki tanesini ayırt ederim.. (bkz: algıda seçicilik) "yalnız çift" (bacak) yeterince güzelse birkaç saniye fazladan bakarım..
buraya kadar herşey bir erkek penceresinden normal gider.. fakat buradan sonra bende farklı olduğunu düşündüğüm bir şey olur..
başka bir cinstaşım böyle bir durumda (yalnız çift sezimi); bacakları sezer, varsa yanındaki arkadaşına "olm hatunu sezdin mi?" sorusunu yönelterek onay alır ve bakışlarını ileriye çevirerek başka "yalnız çift" ler aramaya devam eder..
ben ise şeçici algımın ayırt ettiği "çift" leri sezerim, sonra bakışlarımı yukarıya, hatun kişinin yüzüne çeviririm.. bundan sonra da %99 oranında "çirkin" kelimesini sarf ettikten sonra yoluma bakarım..

işte buradaki %99 oranı, beni bu teoriye itti..
herkes kalın kumaş pantolonlarını sarınmışken, ben bile uzun kollu sweat-shirt üzerine hırka alıp dışarı çıkmışken, havada bok dondurucu bir soğuk varken karşılaştığınız mini mini etekli hatunların yüzlerine bir bakın a dostlar.. bakın ve dramı görün.. kâbusu yaşayın.. cehennemi koklayın...

işin bir de ilginç yanı var.. gerçekten de etek kısaldıkça surat çirkinleşiyor yahu.. mesela diz altı etek giymiş bir hatunun yanında mini etek giymiş olan diğer hatun, sizi temin ederim ki, daha çirkindir.. hafızanızda o gün karşılaştığınız hatunları ister etek boyuna göre sıralayın, ister güzelliğe göre.. sıralama değişmeyecektir..

haa şimdi buradan mini etek giyen ve aynı zamanda "taş" olmayı becerebilen hatunların isimlerini verip de buradan kimseyi de efendim... (cümle konsepti için bkz: alpay erdem)

bu durumu psikolojik açıdan da -var olan sinek siki kadar psikoloji bilgimle- şöyle açıklayabilirim:
efendim hatun kişi çirkin olduğunun bilincinde olup da dikkatleri de efendim başka yöne çekme çabası içine girip de efendim bacakları ön plana alıp da efendim her şeye rağmen dikkat çekme, ilgi görme isteği de falan da filan da.. efendim..

siz de bu teorimi kafanızın bir köşesinde tutun ve "yalnız çift" lere takılıp kalacağınıza onların yüzlerine bir bakın.. haklı olduğumu görecek ve üzüleceksiniz..

3 Nisan 2010 Cumartesi

ne var ne yok?

isveç.. evet isveç..

inanılmaz yoğun ve stresli bi dönemi geride bıraktım.. "fiyuuvv"...

hazal'la sultanahmete gittik geçen.. iç açıcı bir yer olmasına rağmen insan profilinin pakistan'ı hatırlatması sinir bozdu.. o ne lan öyle.. çirkinıst evır..
asıl şey komik.. bazı turistleri bizimkiler yemişler "kafanı örtmezsen alırlar paçanı aşşaaa!!" diye... mini etekli gömlekli sarışın kuzeyli hatunlar kafalarını örtmüşler.. nasıl belli oluyo "f tipi" kafa tarafından keklendikleri.. güleyim mi osurayım mı?
peki ya bizi turist zanneden mekan sahiplerinden birine "yav ne helosu hiç turist tipi varmı bende?" diye çemkirmem ve adamın "ne biliyim abi iranlı olabilirsin.. iranca konuşabilirsin mesela" diye beni kilitlemesi... lan benzete benzete iranlı turiste mi benzettin a dürrük!!.. iranca nedir ayrıca.. iranca.. iranca.... yuh diyesim geliyır..(cümle konsepti için bkz: vedat özdemiroğlu)

festival geldi lan!!

son iki gündür bir modern müzik şenliği kapsamında garip şeyler "duydum".. dinleyemedim zira kalbim teklemeye, "tık tık atmaya" başlamıştı.. fakat o "lap-top orkestrası" nedir hacı?? buradan soruyorum.. neyin peşindesiniz??.. ekranlarınız koltuklardan görünmüyor.. orda masanın başında LAN üzerinden "kantır" çeviriyosunuz.. sahnede hemde.. bi yandan "vinemp" açık.. "gıırrrııı" "guurrru" "vzcooooiikkk" "kotonnnkkk" "czorrrnycrnnnzzzz" nidalarıyla tüm salonu inleten, önceden kaydedilmiş sesleri yayınlıyosunuz.. bir de utanmadan sanki bana beethoven sonat çalıyomuş gibi kafanızı sağa sola yukarı aşağı sallıyor, gözlerinizi yerine göre açıp yerine göre kapatıyor, sora bi de arsız gibi kalkıp alkış alıyor ve selam veriyorsunuz.. dessiitttirin gedün lağğnn...

ulan fenere yine kaybettik.. samiyende hemide.. bir kamyon dolusu küfür hazır bekliyo.. ilk gördüğüm galatasaray spor klübü yetkilisinin yüzüne höykürecem.. yeterin..

"ay ken futbol".. sarıyo lan..

detaylı bi şekilde maç analizi yapasım sonra o analizi bu blogda paylaşasım var.. ama erman toroğlu'na benzemekten ölesiye korkiyore.. a yoo yoo yoo...

bilenmek: son dönem favori kelimem..
the world is mine: hayatımda ilk defa bi okulda sıçtıktan sonra söylediğim ilk söz..
bedevi: her daim beni kovalayan kutup ayıları yüzünden edindiğim lakap.. bahtsız olduğum rivayet edilir..
benny's video: en son izlediğim haneke filmi.. divididen tabi.. yoksa "beyaz bant"ı festivalde çakmışlığım vardır..
(tanım konsepti için bkz: kaan sezyum)

bitirirken büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gadalarından öpüyori.. siyu..

11 Mart 2010 Perşembe

helo evribadi

evet..
sonunda dayanamayıp bi blog da ben açayım dedim..
en son dayanamayıp bi internet olayına girişim twitter ile olmuştu.. gereksizliğinin farkına varmam uzun sürmedi.. umarım bu blog olayı da benzer şekilde sonuçlanmaz..
hayde hayırlısı..